Blogumuzda ve sosyal medya hesabımızda sık sık sürdürülebilirlik üzerine düşüncelerimizi paylaşıyoruz. Bu konuda düşüncelerimizi paylaşırken birçok kez ürünlerin tüketicinin eline geçmeden önce kıtalarca yol kat ettiğinden ve bunun çevreye ne kadar zararlı olduğundan bahsettik. Bunu söylemek, yerel markalardan alışveriş yapın demek kolay. Lokal markalardan alışveriş yapma amacı çok değerli ama gerçekçi olarak bakıldığında seçenekleri oldukça kısıtlıyor. Bu nedenle size biraz daha pratik bir çözüm ile geldik bugün. Sevdiğimiz birkaç yerel markadan bahsetmek, yerel alışveriş yapmanın ilk bakışta göründüğü kadar zor olmadığını gösterir diye umuyoruz.
Atölye Ren
Tıpkı bizim gibi çevreye olabildiğince az zarar vererek üretim yapma amacıyla yola çıkan Atölye Ren, giyim alanında en sevdiğimiz markalardan birisi. Minimal silüetlere sahip, günlük giyim için fonksiyonel, farklı beden ölçü ve şekillerine göre uyarlanabilir kalıpları ile öne çıkıyor. Sade bir şıklık ile eşsiz ve ince detayları birleştiren Atölye Ren üretimlerine zanaatkar bir bakış açısı ile yaklaşıyor. Modellerinin en son modaya ne kadar uyduğu değil, satın alındıktan sonra ne kadar süre giyilebileceği önemli. Bir sezon giyilip kenara atılacak modeller değil, yıllarca zevkle ve rahatlıkla giyilebilecek tasarımlar üretiyor.
Ren isminin İskandinav dillerindeki “temiz, saf” anlamından geldiğini söyleyen Atölye Ren, ismine yakışır bir şekilde temiz ve saf üretim yapıyor. Ürünlerinin büyük bir çoğunluğunda pamuk, keten ve tencel gibi materyaller kullanıyor. Bu tip doğal kumaşlar kullanarak hem misyonları gerçekleşmiş oluyor, hem de modellerinin tasarımı kumaşın duruşu ile birleşerek şahsına münhasır bir estetik yaratmış oluyorlar.
Ürünlerinin büyük çoğunluğunu adil ticaret ilkelerine bağlı olarak İstanbul, Kadıköy’de atölyesi bulunan bir usta ile işbirliği içinde gerçekleştiriyorlar. Bununla birlikte Ankara merkezli, bir araştırma, üretim ve etkinlik mekanına sahip bir sosyal girişim olan Atölye Bez üretim partnerleri arasında bulunuyor. Özenle yazdıkları bloglarında, bütün ürünlerinin bu atölyede diken Tekin Ağabey’i tanıtıyorlar. Severek dikilen bu ürünler plastik içermeyen paketlemeler içinde müşterilere ulaşıyor.
Moda endüstrisinde şu anda olduğundan çok daha hakkaniyetli, kendimizi ve çevreyi incitmeyen ve kapsayıcı bir tutum görme amacıyla yaptıkları işi ve yavaş moda yaklaşımını oldukça ciddiye alıyorlar.
Bu yaklaşımı tasarımlarında da rahatlıkla görebilirsiniz. Doğadan ilham alan birbiriyle uyumlu ve taze bir renk paletleri var. Web sitelerinde bulunan herhangi iki ürünü seçerek kombinlerseniz uyumlu ve güzel bir kombin olur. Tasarımlarında içsel bir denge yakalamışlar yani. Genel olarak rahatlıkla gözlemleyebileceğiniz bir çizgide modeller üretiyorlar. İnce detaylara sahip minimal kesimleri ile herkese hitap edebilecek bir marka. Ek olarak, özenle yazdıkları bloglarını da severek okuyoruz ve ilgilenen herkese de şiddetle tavsiye ederiz.
Mah Roc
İsimlerinde olduğu gibi bu göçebe topluluktan ilham alarak kese şeklinde çantalar üretiyorlar. Göçebeler kese şeklinde çantaları az malzeme gerektirdiği ve üretimi kolay olduğu için tercih etmişler. Artık kumaşlardan üretim yaptığı için Mah Roc da benzer şekilde az kumaş gerektiren modeller tercih ediyor. Bu durum isimlerine ilham veren dengeyi hatırlatıyor bize, her kim olursak olalım, nasıl koşullara sahip olursak olalım, hepimiz birbirimizi yeterince tanıdığımızda ortak paydalarda buluşabiliriz. Bizce bu paydalardan en önemli olanlardan birisi de çevre.
Çevreye minimum zararla üretim yapmayı amaçlayan Mah Roc sürdürülebilirlik adına atık kumaşları değerlendirmekle kalmıyor, eski kazaklardan söktükleri ipleri bile kullanıyor. Sitelerinde 2019 yılında Sri Lanka’da kaybolmaya yüz tutmuş el dokumalarının peşine düştüklerini anlatıyorlar. Aylar boyunca dokuma yöntemlerini anlamaya çalışmak için zaman geçirdikleri atölye, şu anda sitelerindeki çantaların üretim alanlarından birisi. Ürünlerinin bir kısmını Sri Lanka’daki bu atölyede, bir kısmını da İstanbul’da üretiyorlar.
İleri dönüşüm amacı ile 2021’de Karadeniz’de bir depoda üretim fazlası olduğu için yakılmayı bekleyen 500 kilo kumaşı kurtarmaları ve geçtiğimiz yılın kış sezonu ürünlerini o kumaş ile üretmeleri, tekstil alanında ne kadar yüksek hacimde atık üretildiğini anlamanıza yardımcı olacaktır. Sadece bir depodan 500 kilo kumaş çıkmış. Dünya çapında atılan veya yakılan ham kumaş veya giysi hacmini siz düşünün.
Bu nedenle Mah Roc’un çabalarının çok değerli olduğunu düşünüyoruz. Dünya çapındaki gezileri sırasındaki bir keşiften ortaya çıkan marka günümüzde atık kumaşlardan her biri eşsiz çantalar sunuyor. Yani çevreyi desteklemekle kalmıyor, kişiye özel bir çanta sahibi de oluyorsunuz. Markanın hikayesini daha detaylı okumak isterseniz sitelerinde bulunan yazılarını kaçırmamanızı tavsiye ederiz. Sadece çevre ve sürdürülebilirlik alanlarında yazı yazmıyor, aynı zamanda gezi günlüklerini de paylaşıyorlar.
Atelier Tenera
Tenera Latince hassas ve kibar anlamına geliyor. Kumaşlara ve doğaya bakış açısında da bu özellikleri yansıtma misyonu ile hareket ediyor. Sanattan ilham alarak yarattıkları tasarımlarda tekstil ürünlerinin çok yönlülüğünü ve onlarla yaratılabilecek sonsuz dizayn seçeneklerini vurgulama amacı taşıyorlar.
Doğal boyalar ile Shibori ve batik gibi teknikleri kullanarak eşsiz desenler ortaya çıkarıyorlar. Bu gibi yavaş moda tekniklerini kullanarak da hızlı modanın kültürümüzde yarattığı liderliği sorguluyorlar. Türlü pazar yerlerinde giyim ürünleri gerek kullanılan ucuz iş gücü gerekse de kullanılan ham maddelerin kalitesizliği nedeniyle tamamen değersizleşti. Fakat bu işleme Tenera’nın yaptığı gibi birbirinden eşsiz ve el yapımı boyama teknikleri eklendiği zaman giysilerin birkaç defa giyilip atılacak ürünler olmadığını hatırlıyoruz.
Markanın kurucuları ve tasarımcıları olan Ela Mete ve Defne Özdoğan hızlı moda markaları gibi kendilerini yılda 5-6 defa koleksiyon çıkarmaya zorlamadıklarından bahsediyorlar. Bunun yerine kapsül koleksiyon çıkarmayı tercih ediyorlar. Başka bir deyişle koleksiyon çıkarmış olmak için veya satış yapmak için değil, hikayesi, misyonu ve amacı olan tasarımlara ağırlık veriyorlar. Çıkardıkları her koleksiyonun arkasında bir hikaye olması, bu koleksiyonların doğuş ve üretim süreçlerinde belli bir anlamı olan ürünler yaratabilmek için gerekli zamanı kendilerine tanımaları, sonuçta bu anlam ve hikayenin giyenler tarafından da hissedilmesini sağlıyor. Bu sayede giysi ile sahibi arasında bir bağ kurulabiliyor.
Koleksiyonlarının hızlı moda markaları ile karşılaştırıldığında daha ender olmasının sebeplerinden birisi de bu aslında. Bütün tasarımlarının bir maksadı var, yarattıkları ürünlerin renklerinin seçiminden tutun, hangi boyama tekniğinin kullanıldığına kadar verilen bütün kararlar belli bir manifesto ve hikaye ışığında veriliyor. Koleksiyon ile ilgili bütün kararların verilmesinde rol oynayacak bu çerçeveyi çizmek, bu kadar kapsamlı bir görev tanımı oluşturmak da başlı başına son derece meşakkatli bir iş.
Lokal ve doğal iplikle dokunmuş kumaşlar kullanıyor, bu kumaşları da yine doğal boyalar ile renklendiriliyor. Dijital baskılarında da olabildiğince az kimyasal kullanmaya özen gösteriyorlar. Üretim süreçlerinde kullandıkları ham maddelerin bütününden yararlandıklarını, örneğin arta kalan kumaşlardan da aksesuar ürettiklerini söylüyorlar.
Tasarımlarında çok yönlülük ve rahatlık ön planda. Birden fazla şekilde giyilebilecek ve kullanılabilecek şekilde tasarladıkları giysiler ile tüketimi azaltmayı amaçlıyor, diğer yandan da yaratıcılığı teşvik ediyorlar. Sürdürülebilir moda, bizleri doğaya ve kendimize nazik olmaya davet ettiği için, sürdürülebilir giysilerde genel olarak rahatlığın ön planda olduğunu görebilirsiniz. Atölye Tenera’da aynı prensibi devam ettirerek rahatlığı ve tasarımlarının içinde iyi hissedilmesini öncelik olarak kabul ediyor.
Hiçbirimiz dünyayı tek başımıza değiştiremeyiz. İsterdik ki parmağımızı bir şıklatmamızla dünya üzerindeki bütün atıklar yok olsun, hayvan dostlarımızın yaşam alanları orijinal hallerine dönsün. Fakat hepimiz biliyoruz ki bu maalesef mümkün değil. Onun yerine küçük küçük adımlar atmak zorundayız. Çünkü o küçük adımlar birleşip büyük akımlara dönüşüyor. O nedenle yukarıda bahsettiğimiz lokal markaların çok değerli olduğu kanısındayız. Hep beraber el ele vererek bir şeyleri değiştirebiliriz ve o değişimin başladığını da görüyoruz. Bilinçli üretim yapan ve yerli markalar desteklenmeyi hak ediyorlar bizce.