Depresif hissediyor olmamızın birçok farklı nedeni olabilir. Hava değişikliğinden tutun da bağırsak sağlığımız, kan değerlerimiz, karakter yapımız veya küçükken şahit olduğumuz bir olayın güzellik ve iyilik hak etmediğimize dair derin bir inanç kodlamış olmamız ve daha bir sürü faktör…. Durum her ne olursa olsun, kendi akıl ve ruh sağlığımızdan yine kendimiz sorumluyuz ve huzurlu, sağlıklı hayatlar sürmemiz yalnızca bizim elimizde. Hal böyle olunca kurban rolünden çıkıp dış etkenlerden uzaklaşarak hayatımıza, duygularımıza ve düşüncelerimize bakmamız gerekiyor.
Düşüncelerimiz bedenimizi etkiliyor 🧘♀️
Düşüncelerimizin duygularımızı ve bedenimizi direkt olarak etkilediği gerçeği kadim bir bilgi olsa da Batı odaklı ‘bilimsel’ kurallarla işleyen yaşantımıza aslında yeni girdi. Batı modelli – semptomları yok edip hastalıkları bastırmaya çalışan – ilaç tedavilerinin yerini new age bütüncül tedaviler almasının sebebi kimsenin istediği çözüme ulaşmamış olması belki de. Aslında düşüncelerimiz bize sandığımızdan daha yakınlar. Salt düşüncelerimiz çok güçlü. Kendi düşüncelerimizin hayatımıza ve ruh ve akıl sağlığımıza olan etkileri, etrafımızda gerçekleşen olaylardan, bizi etkilediğini sandığımız kişi ve durumlardan çok çok daha güçlü. Yani aslında hayatımızın merkezinde yer alan duygu ve düşünceler zannettiğimiz kadar uzak bir yerde, dış dünyada gerçekleşmiyor. Bunu beraber küçük bir oyun oynayarak da deneyimleyebiliriz.
Bir limon hayal edin 🍋
Bu satırları okurken neredesiniz bilmiyoruz. Farz edelim ki evinizdesiniz. Değilseniz önemli değil, hala gücünüzü kullanmanız yeterli. Evin en sevdiğiniz ve kendinizi en rahat hissettiğiniz yerindesiniz. Nefes alın ve gevşediğinizi hissedin. Daha rahat hissediyor musunuz? O zaman ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerleyin. Buzdolabının kapağını açın. Buzdolabının içindeki sevdiğiniz bir sürü meyve sebze ve yemeğin yanı sıra bir de limon gördünüz. Limonu aldınız, tezgahtaki kesme tahtasının üzerine koydunuz. Limonu ellerinizin altında ezdiniz, limon iyice yumuşadı. Bıçağı elinize alıp limonu ikiye kestiniz. Limonun suları aktı. Şimdi limondan kendinize yarım daire bir dilim kestiniz. Elinize alıp bu parçayı ağzınıza götürdünüz. Limonun suları içinize çektiniz… Limonun ekşiliğini hissettiniz mi? Büyük ihtimalle yüzünüzü buruşturdunuz. Henüz almadığı bir tada vücudunuz tepki verdi. Bedenimiz bu deneyimi gerçekten yaşadı.
Az önce hayal ettiğimiz senaryoyu vücudumuz ve duyularımız nasıl hissettiyse, gün boyunca kafamızdan geçen her tür düşünce de duyularımızı ve bedenimizi etkiliyor. Geçmişin pişmanlıkları veya geleceğe dair kaygılar vücudumuzu bitkin hale sokuyor. Sürekli vızır vızır düşünce üreten zihnimizi doğru düşünmeye yönlendirebilmek ise bizim elimizde. Bakış açımızdan, düşüncelerimizden uzak bir şekilde gözlem yeteneğini geliştirmek esas olan. Bunu yapmak da her zaman kolay olmuyor haliyle.
Gerçek ne?
Aklımıza gelen her düşüncenin doğruluğuna paldır küldür inanıyoruz özellikle de canımızı sıkan bir konuysa… Peki bunlar gerçek mi? Ne kadarı gerçek? Ne kadarı zihnimizin bir uydurması? Acaba kurduğumuz o hikaye baloncuğu bizi böyle düşünmeye, olayları belli bir şekilde görmemize mi sebep oluyor? İhtiyaç duyduğumuzda o an yanımızda olmayan dostumuz, ailemiz, sevdiğimiz kişi gerçekten ama gerçekten hiçbir zaman yanınızda değil mi? Bizi sevmiyor mu? Bunu gerçekten söylemek mümkün mü? Hayatımızda hiç mi yardım edenimiz olmadı? Bu zihin tuzağı çok yorucu. Genellemeler en kolayı, aynı zamanda en çok yıpratanı. Bir zeka unsuru gerektirmiyor bu şekilde düşünmek. Bunu geliştirmek için bir düşünce tekniği var aslında.
The Work 🪞
Düşünceleriniz farkına varmak için yazar Byron Katie düşüncelerimizi gözlemleyebilmeyi dört soru altında topluyor. Bu çalışmasına da The Work adını veriyor. Kişi kendine sorduğu sorular ile düşüncelerini gözlemlemesini kolaylaştırıyor.
İlk soru bu hissettiğim ve/veya düşündüğüm gerçekten doğru mu? Bu her zaman gerçekten doğru mu?
İkinci soru bundan gerçekten emin miyim?
Üçüncü soru bu düşünceyle nasıl biri oluyorum, nasıl davranıyorum?
Son soru ise bu düşünce ve/veya davranıştan vazgeçince nasıl oluyorum?
Kendimizi aklımızdan gelip geçen soruları gözlemlemeye teşvik ederek düşüncelerimizin dışına bir adım atmış oluyoruz. Oyunun aktörü olmaktan çıkıp seyirci koltuğuna geçiyoruz. Bu yönde atacağımız her adım, ne kadar küçük olursa olsun belki de hiç sorgulamadan kabul ettiğimiz, alışkanlık haline gelen duygu ve düşünce kalıplarımızın farkına varmak ve asıl ihtiyaç duyduğumuz sakin ve huzur dolu o dingin alana ulaşmak için güzel bir başlangıç olabilir. Byron Katie’nin web sitesinin Türkçesine şu linkten The Work ile ilgili Türkçe bir kitapçığa da bu linkten ulaşabilirsiniz.