Plastiği her yerde kullanıyoruz. Plastik mutfak araç gereçlerinde, mobilyalarda, Teknolojik aletlerde, ilaçlarımızda, giysilerimizde kısacası gerçekten hayatımızın her alanında yer alıyor. Fakat esas tek kullanımlık plastikler doğadaki atıkların büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Bu durum plastiklerin doğada ne kadar geç çözündükleri göz önüne alındığında olağanüstü dikkat gerektiren ve bir an önce çözüm bulunmasını acil kılan bir problem. Ortalama bir kişi yılda 400 plastik poşet kullanıyor. Bu plastiklerin atıklarının da okyanus ve denizlerde toplanıyor olması nedeniyle de her yıl 135 bin okyanus canlısı ve bir milyon deniz kuşu hayatını kaybediyor. Elimizde bu kadar net veriler varken ve teknoloji hızla ilerlerken neden plastik sorununa çözüm bulamıyoruz?
Plastiğe alternatif bulmayı zorlaştıran en büyük etken plastiğin üretiminin ucuzluğu. Peki hem bu kadar ucuz hem de bu kadar kullanışlı iken gezegenimiz sonsuz plastik tüketimine hapsolmuş durumda mı yoksa geri dönüşüm aradığımız çözüm olabilir mi? yapılan araştırmalara göre Avrupa Birliği Sayıştay’ının araştırmasına göre yoğurt kapları ve su şişeleri gibi tek kullanımlık paketlemeler üretilen bütün plastiklerin yüzde kırkını ve plastik atıkların da yüzde altmışını oluşturuyor. Bu nedenle Avrupa Birliği başlangıç olarak tek kullanımlık ürünleri günlük hayatımızın çeşitli alanlarında yasaklamayı seçti. Her ne kadar bu doğru yönde bir adım olsa da bilim insanlarına göre geç kalınmış bir hamle ve uzun vadeli problemlere cevap olacak gibi görünmüyor.
İlkim krizinin toplumda ses getirmeye başlaması ile devletler hem halkların istekleri karşılıyor hem de sorunu ciddiye alıyor gibi görünmek için yasaklama getirme yolunu seçiyorlar. Ancak bu kadar karmaşık problemler bu kadar siyah beyaz bir yaklaşım ile çözülemez. Bir şeyi yasaklandığında en azından daha pahalı olmayan bir alternatif sunulmalı. Fakat gerçek şu ki her şey plastikten daha pahalı.
İşte bu yüzden plastiğe karşı olan kolektif tutumumuzu değiştirmede ekonominin etkisi de göz ardı edemeyiz. Refah düzeyi daha yüksek toplumlar çevre sorunlarını daha fazla umursayabiliyor. Bir yandan da bu alanda değişim yaratmak için daha fazla çaba harcayabiliyor. İnsanların kişisel ölçekte iklim krizinde değişim yaratabilecekleri düşüncesi bu yüzden pek yapıcı değil. Çünkü plastik krizi veya plastik meselesini umursama lüksüne sahip olabilmek için insanların önce kendi hayatta kalma mücadelelerini kazanmış olmaları gerekiyor
Diğer yandan da bizler her ne kadar markete giderken yanımızda bez çanta götürürsek görütelim, yapabileceklerimiz ve yaratabileceğimiz değişimin bir sınırı var. Atıkların büyük çoğunluğu mega şirketler tarafından üretiliyor. Bu alanda kişisel değişim yaratma çabamıza devam etmekle beraber bir yandan da birlik olarak sistemik değişim talep etmeliyiz.
Sorun sadece plastiklerin tüketim aşamasında da değil. Atıkların da daha verimli bir şekilde yönetilmesi gerek. İdeal olarak döngüsel bir ekonomi kullanımı ile ürünlerin yaşam süresi uzatılmalı ve bu sayede atıklar minimuma indirilmeli. Döngüsel bir ekonomiye ulaşma yolunda daha çok yolumuz var ancak unutulmamalı ki sıfırdan başlamıyoruz. Geri dönüşüm ve komposto yapma alanlarında endüstriyel gelişmeler kaydedilmeye devam ediliyor.
Her şeye rağmen iyi gelişmeler de oluyor. Sıfır atık akımı gittikçe hız kazanıyor. Sistem maalesef ki henüz sıfır atık olarak adlandırılabilecek düzeyde değil, fakat doğru yönde adımlar atılıyor. Akımda yer alanlar ise sistemin onlara karşı olduğundan yakınıyor. Yanıldıklarını da söyleyemeyiz, çünkü markette hazır paketli ürünleri satın almak, ki çoğu zaman hem kendi plastik veya strafor paketlere satırmış hem de ayrıca plastik poşete konulmuş oluyor, kendi paketinizi götürmeyi her seferinde hatırlamak ve öncesinde hazırlık yapmaktan çok daha kolay. Tabi market alışverişlerimizde hazırlıklı olmak, her seferinde yanımızda yeterli sayıda ve boyutta bez çanta bulundurmak kolay değil. Aldığımız ürünler zaten halihazırda plastiğe sarılı iken insan bazen kendi bez çantasını bile sorgulayabiliyor. Buna rağmen aslında sıfır atık akımı bireysel bazda başarılı olduğunu kanıtlandı. Örneğin İtalya kişi başına 2007’de ürettiğinden 75 kilo daha az atık üretiyor. Starbucks gibi zincirler kağıt pipet kullanımına geçti. Hatta yenilebilir kahve bardakları bile üretilmeye başlandı. Elbette ki bu noktada plastiğin ekonomik tarafına geri dönüyoruz. Çevresel açıdan daha az atık oluşturan alternatifleri karşılayamayan biri kendisini bu konuda kötü hissetmemeli. Çünkü iklim krizinde bu noktaya kişisel seçimlerimiz sonucu gelmedik. Sistemik ve endüstriyel açgözlülük sonucu bu durumdayız. Buna rağmen yapabileceğimiz tek şeyin kendi seçimlerimizi ve kararlarımızı kontrol etmek olduğunun bilince yaşamalıyız. Dolayısıyla hepimiz hem kendimiz hem de doğa için en iyi olduğunu düşündüğümüz seçimler yapmaya devam etmeliyiz. Birbirimizi yargılayarak veya plastik kullanımına dair ‘daha iyisini’ bilmeyenleri yadırgayarak değil de doğru, faydalı ve güzel olanı yapıcı bir yaklaşımla yaymak çevresel açıdan az atık üretemediğimiz için kendimizi kötü hissetmekten çok daha değerli.
Bu konuda daha fazla bilgi için Euronet Green Deal Podcast’in “Rethink Plastic- The Big Recycling Lie?” isimli bölümünü dinleyebilirsiniz.